Hoşgeldiniz  

Biyolojik İlaçların Oranı Artıyor

SEMİH KÖKEN | 24 Kasım 2014 | Yaşam A- A+

Belek’teki Gloria Golf Resort Hotel’de düzenlenen sempozyum Sağlık Bakanlığı yetkililerini, ilaç endüstrisini ve akademik çevreleri bir araya getirdi. Yerli ve yabancı 225 kişinin katıldığı toplantıda, Sağlık Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu, Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği, İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası ve Türkiye İlaç Sanayi Derneği son 4-5 yıl içinde çıkarılan biyoteknolojik ürünlerle ilgili gelişmeleri ele aldı.

 

 

Dünyada ve Türkiye’de ilaç ve tedavi anlamında önem kazanan biyoteknolojik ürünlerin ele alındığını bildiren İBGAİD Başkanı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Balık, “Bu biyoteknolojik ürünlerin üretiminden, hastaya ulaştırılmasına kadar tüm aşamamaları ele aldık. Üretimindeki zorlukları, patent sürelerini, dünyadaki uygulamalarını ele aldık. Tüm tarafların katılımıyla gerçekleştirilen bu toplantıyı sonra bir kitap haline getirip ilgililere de göndereceğiz” dedi.

Türkiye’nin de bu konuya önem verdiğini anlatan Prof. Dr. Balık, konuşmasına şöyle devam etti:

“Biyoteknolojik ürünler (canlı bir hücrede üretilen ve hastalıkların kaynaklandığı hücre veya moleküle direkt yönelen ilaçlar) ile biyobenzerler (biyoteknolojik ürünler ile aynı özelliğe sahip ilaçlar- geçmişte muadil diye bilinen) tabiri caizse, geleceğin tedavi yöntemleri. Son 4- 5 yıl içinde çıkarılan biyoteknolojik ürünler şu an dünyadaki ekonomik açıdan en değerli 20 ilacın 10’unu oluşturuyor. Dünyada son 5 yılda gelişen trend gösteriyor ki, dünyadaki tüm ilaç tedavisi yöntemleri de bu yöne doğru kayıyor. Türkiye’de biyoteknolojik ve biyobenzer 15 ürün kullanılmakta. Ekonomik bedeli son derece yüksek ancak tedavi edici değeri de bir o kadar yüksek olan ürünlerin know-how’ı (yapabilme bilgisi) de son derece pahalı. Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler, maliyet uçurumunu açmamak adına bu ürünleri ve biyobenzerlerini üretmek zorunda. Ancak şu anda kimyasal teknik ile ilaç üretimini çok iyi yapabilen Türkiye’de biyoteknolojik ya da biyobenzer ürün üretebilecek herhangi bir fabrika yok maalesef. Türkiye, bir yılda tüketilen ilacın yüzde 60’ını ithal ediyor. Geçen yıl Türkiye’nin ilaç gideri 16.3 milyar TL oldu. Diğer taraftan hastalarımızın bu gelişmiş ürünlere erişiminde aksama olmaması için innavatör (buluşu yapan) firmaların ürünlerinin de yerli biyobenzerleri ile bir denge içinde piyasaya arzı önemlidir.”

NOKTA ATIŞI GİBİ

Biyolojik ürünlerin kimyasal yöntemlerle elde edilen klasik ilaçlara göre özellikle kanser gibi tedavisi zor hastalıklarda çok ciddi avantajlar sağladığını bildiren Prof. Dr. İsmail Balık, “Eskiden kimyasal ilaçlarla hiç tedavi edilemeyen ya da tedavide etkisi çok düşük olan tedavi yöntemlerinde bunların devreye girmesiyle çok ciddi ilerlemeler kaydedildi. Ama bu ürünlerin üretilmesi, adından da anlaşılacağı gibi oldukça farklı bir yöntem gerektiriyor. Farklı bir yatırım süreci gerektiriyor. Oldukça farklı, zor, komplike bir bilgi birikimini ve tecrübe gerektiriyor. Dünya buna doğru gidiyor. Bu nedenle de geleceğin tedavileri diye adlandırılıyor. Bu tedavilerde nokta atışı gibi direk hedefte etki yapan ilaçlar bunlar. Bunlar bir canlıdan elde edilen ürünler olduğu için biyolojik ürünler diyoruz” diye konuştu.

ETKİSİ YÜKSEK YAN TESİRİ DEĞİŞKEN

Kimyasal ile biyolojik ilaçların yan tesirlerini değerlendirirken, birini diğerinden daha fazla ya da daha az diye kıyaslamanın doğru olmadığını da anlatan Prof. Dr. Balık, “Bu ilaçtan ilaca değişir. Kimi ilaçlarda yan tesirleri kimyasallara göre daha düşük olur, kimi yerlerde de yan tesirleri çok daha fazla, ama etkisi de daha fazladır. Yan tesirlerinin bunun çok daha özel izlemek gerekiyor. Mesela kanserde bunların yan tesirleri kimyasallara göre çok daha az. Romatizma hastalıklarında ise bunların yan etkileri kimyasala göre daha fazla” diye konuştu.

KİMYASAL İLAÇ ORANI DÜŞÜYOR

Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkan Yardımcısı Dr. Hakkı Gürsöz ise dünyada ve Türkiye’de şu anda kabaca kullanılan tedavi edici ürünlerin yüzde 80’inin kimyasallardan, yüzde 20’sinin ise biyolojik ürünlerden oluştuğunu söyledi. Buna karşılık biyolojik kökenli ilaçların oranının önümüzdeki 15 yıl içinde yüzde 80’e çıkmasının öngörüldüğünü de anlatan Gürsöz, “2030 yılında tedavi edici ürünlerin ajanların yüzde 80’inin biyolojik kökenli, yüzde 20’si ise kimyasal ilaçlar olmaya devam edecek. Türkiye’de de trend dünyadakine benzer bir seyir izliyor” dedi.

Biyolojik kökenli ürünlerin büyük çoğunluğunun ithal olduğunu da anlatan Gürsöz, “Bu anlamda ithalata bağımlıyız. Türkiye’de bu anlamda şartları iyileştirip Türkiye’de üretilebilir hale getirmek en temel hedefimiz. Hükümet olarak da bu manada öncelikli politikalarımızdan bir tanesi bu yönde” dedi.

SGK’nın biyolojik ilaçları belli kriterlerle geri ödeme kapsamında değerlendirdiğini de anlatan Gürsöz, kimyasal ilaçlarla biyolojik ilaçların maliyeti arasında çok büyük farkın olduğunu da söyledi. ABD’de bir hasta başına kimyasal ilacın birim maliyeti 2 dolar civarındayken, biyolojik ilaçta bunun yaklaşık 45 dolar civarında olduğunu açıklayan Gürsöz, “Arada neredeyse 25 kat fark var. Eğer biyolojik bir ürün kullanıyorsanız, kimyasala göre muazzam bir maliyet farkı var” dedi.

Buna karşılık Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın sağlık harcamalarında öngöremediği, önünü alamadığı, yönetilemeyen ve sürdürülemeyecek bir duruma düşmek istemediğini de anlatan Gürsöz, “Biz kontrollü bir artış olmalı diyoruz. Bu noktada da önceliğimiz iki alanda olacak. Biyobenzer ürünlerin Türkiye’de üretimi ülkemize maliyet açısından bir avantaj sağlayacaktır. Bir sonraki adım olarak da ihracatıyla beraber dış ticaret açığının kapatılmasına da katkıda bulunacaktır. Dolayısıyla bu şekilde bize katkıda bulunacak bir husus” diye konuştu.

SGK Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü İlaç ve Eczacılık Dairesi Başkanı Uzman Eczacı Salih Tolga Doğru da bu ilaçların alımı ve ruhsatlandırılmasıyla ilgili işlemlerde sorumluluğun Sağlık Bakanlığı olduğunu söyledi. Doğru, SGK’nın bu ilaçların kullanımında finansal bir sürdürülebilirlik ve kontrollü bir artışının gerçekleştirilebilmesiyle ilgili Sağlık Bakanlığı ve diğer kurumlarla birlikte çalışmalar yaptıklarını söyledi.

İLAÇ ENDÜSTRİSİ HAZIR

 

Diğer yandan ilaç endüstrisi ise ithal biyolojik ilaçların fikri mülkiyet haklarının sona ermesiyle Türkiye’de biyobenzerlerini üretmeye hazırlanıyor. İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası Genel Sekreteri Dr. Turgut Tokgöz ise bu konuda devletten önlerini açacak politikalar beklediklerini söyledi. Bunun sağlanması halinde önümüzdeki 3- 4 yıl içinde bu alanda ileri gelen ürünlerin hastalarla paylaşabileceği belirten Tokgöz, “Şu anda dünyadaki biyoteknolojik ürünlerin çok büyük bölümleri patent korumaları altında. Bu patent korumalarının sonunda Türkiye gibi ülkeler bunların biyobenzerlerini üretecek. Bunun için 3 ile 5 sene arasında bir zaman dilimi gerekiyor. Patent sürelerinin sona ermesiyle Türkiye’de de ilaçlar hastalarla buluşacak” dedi. (DHA)

Etiketler:

EN SON HABERLER

© 2020 KEMER HABER Tüm Hakları Saklıdır ~ İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Reklamı Gizle
Reklamı Gizle